26 Nisan 2013 Cuma

ARTVİN'İN YÖRESEL KIYAFETLERİ



ARTVİN'İN YÖRESEL KIYAFETLERİ
ERKEK 
1-Kabalak – Kastol
2- Çoka (Ceket)
3- Göğüslük
4- Şal (Pantolon)
5- Çorap
6- Tozluk
7- Çapula – Yemeni
8- Fişeklik
9- Gömlek
10- Çizme
KADIN 
1- Üçetek
2- Sıkman (Yelek)
3- Dizlik
4- Kuşak – Peştemal
5- Fes
6- Mahmudiye
7 – Çorap
8- Çapulla – Yemeni
9- Şalvar




www.folklor.gen.tr
www.google.com'dan alınmıştır.

ARTVİNİN HALK OYUNLARI


ARTVİN'İN OYUNLARI

ATABARI

1936-1937 yıllarında Artvin oyun ekibi, Büyük Ata’nın isteği ile Balkan Festivaline çağrılır. Murat Coşkun ve Ahmet Çevik’in anlattıklarına göre ekip, Halvaşi Servet Başkanlığında Hüseyin, Murat, Ahmet, Ziver, Tahsin ve Ali Beylerden kuruludur. Çağrı üzerine yola çıkan ekip 20 günde Tophane’ye ulaşır. Görevlilerce karşılanan ekip, konuk ekiplerle tanıştırılır. Büyük Ata, kırk gün, kırk gece süren eğlenceleri özellikle izlemektedir. Dolmabahçe sarayında gösterilerin yapıldığı salon hınça hınç doludur.
Ata Savarona ile gece saat 11.00-11.30’da, bandonun vals çalışı ile gelirler. Artvin oyun ekibi, o gece programın sunucusudur.
Murat Coşkun, bu geceyi şöyle anlatmaktadır:”Oyunlarımız; Düz horon, Deli Horon,Sasa Artvin barı ile oynayacağımız bugünkü Atabarı idi. Oyunlar beşer dakika ile sınırlıydı. Çağrıldık; diğer oyunlar bitip sıra Artvin barına gelince, salon çınladı. Öteden beri Ata’yı gözle izliyordum. Yerinden kalktı, piste doğru ilerledi. Ziver’le Hüseyin Gürel’in arasında oyuna girdi. Ata’yı gören diğer büyüklerde kalktılar. Oyuncular yirmibeş otuz kişi oldu. Benden pınar gibi ter akmaya başladı. Ata’nın oyununa çalgı çalmak zordu. Gecenin en coşkun bölümü olan buan, yirmi dakika sürdü, Ata ve yanındakiler ayrıldıktan sonra bizler Maradit Deli Horonu adı ile “ Şimdiki hemşin horonu” oynadık ve gösteri bitti.
Park Otel’de ekiplere verilen yemekte Ata özel beğeni ile Artvin ekibine birer kadeh rakı sundular. Bizler teşekkür ile karşılık verince, üçer tane badem verdiler. Yemedik, sakladık. Artvin’e dönüşte Valimiz, gezi izlenimlerimizi dinlemek üzere bizleri topladı. Bizde söz arasında Ata’nın bizimle oyun oynadığını anlattık. Bademlerini kendilerine sunduk.
İşte bu izlenimlerin verdiği duygu ve düşünce ile barın adının Ata’mızın adı ile ölmezleştirilmesi ve Vali Beyin bizlere önder olmasını istedik. Uygun buldular. Anımsadığıma göre, Ata’ya çekilen tel, şu anlamda idi: Balkan festivalinde ekibimizle lütfederek oynadığınız Artvin barını “ATABARI” olarak adınızla ölümsüzleştirmek istiyoruz, izninizi dileriz. Gelen yanıt (cevapta) ise uygun bulunduğu “Muvafıktır” şeklinde belirtmekte idi.”
İşte Atabarı, o günleri yaşayanların anlatımı ile Atatürk’e atfen “ATABARI” ismini almıştır. Oyunda sayı sınırı olmayıp, kız-erkek-karma veya yalnız kız, yalnız erkek olarakta oynanır. Oyun, sağ yay üzerinde yarım daire, başlangıç ve bitişte düz çizgi halinde oynamaktadır. Oyun, günümüze kadar geleneksel forumları içerisinde sergilenmiştir. (Kaynak: Sarı Çiçek Aylık Halkbilimi Gazetesi-Artvin), 19 Temmuz 1973 (Mustafa AZİZAĞAOĞLU)

AHÇİK BARI-AKÇİK BARI
Ahçik barı, atabarı oyununu andırır. Farklı olarak figürlerin sağa ve sola yapılarak vuruşları vardır. Tek sıra bağımlı, sağ yönden çizilen yay üzerinde oynanır.
Ahçik barı, bir çok oyunda olduğu gibi yine düğün,bayram ve eğlencelerde yalnız kadınlar tarafından oynanan bir oyundur. Oyunun geleneksel tavrı yarım daire biçiminde sağ yay üzerinde oynanan düzenlemeler, oyunun geleneksel tavrı içerisinde yapılmıştır. içerisinde yapılmış olup değişiklikler söz konusu değildir.

CİLVELOY 

Cilveloy, genellikle halka yapısı biçimde oynanan bir kadın oyunudur. Oyun oynanırken, atma türküler söylenerek karşılıklı soru ve cevaplarla oynanan oldukça estetik bir yapıya sahip, sağa sola yürüme ve üçleme figürlerinden oluşur.
Cilveloy, düğün ve eğlencelerde daha çok türkü olarak söylenip kadınlar tarafından oynanır. Oyun, ismini türkü sözlerinden almıştır. Oyunda anlatılmak istenilen tema beğenme, beğenilme ve kur yapma gibi genelde düğün ve özel eğlencelerde oynanır. Halka yapısı biçiminde oynanmaktadır.

COŞKUN ÇORUH

Yöremizde, bahar aylarında kar sularının erimesi, yağmurun yağması ile çeşitli dere ve ırmakların Çoruh nehrine dökülmesi sonucu azgın bir hale gelen nehir, bölge halkımıza çoğu zaman mal ve can kaybına neden olmaktadır. Bu nedenle oyun, Çoruh’u konu alarak, yaz ayları durgunluğu ile bahar aylarındaki azgın anlarını sergilemektedir. Oyun kapalı halka içerisinde ağır olarak başlar; hareketler anında hızlanarak devam ettirilir. Oldukça sert oynanan bir oyundur. Ağır bölümleri ezgi ile oynanır. Hızlı bölümleri ise sadece ritim eşliğinde oynanır. Oyun, yalnız erkekler tarafında oynanır. Oyun anonim olup ilk kuran kişi hakkında kesin bulgu yoktur. Oyunun başlangıç ve bitişi, düz çizgi olup, halka yapısı içinde oynanır. Belli sayı sınırı yok; ancak, çok kalabalık sayılarla,oyun, hızlı olması yüzünden oynanmaz. Oyun, herhangi bir düzenlemeyle şekillendirilmemiş, geleneksel formu içerisinde oynanır.

DELİ HORON

Deli horon, halka yapısı içinde oynanan, Artvin’in temel oyunlarından biridir. Horona “Deli” ön adının takılması, oyunun “deli dolu” diye tabir edilen biçimde oynanmasından kaynaklanmaktadır. Figürlerin birçok bölümü gerginlik, sertlik ve gerilim içerisinde canlı olarak yapılması, oyuna bu niteliği kazandırmaktadır. Oyunda coşkuyu sağlamak için, atılan uzun nağaralar (Kıcına) esastır. Komut, veren tarafından her figürü belirleyen yöresel tabirlerle (Yöresel sözlerle) anında verilir.Örneğin : Başla, başla-işle, işle kollar üste, Kollar siya-kındır oyna, Dura dura-Kollar çabuk-Gel oguna diza-Vuur orta topuk gibi belli komutlarla oyun yönetilir. Oyunu oynayanlar, belli bir sayı ile sınırlanamaz; genellikle açık hava ve harman gibi yerlerde oynanır. Oyunun kaynakçası hakkında ve hazırlanışı, oynanışı, hareketliliği yörede birlik, beraberlik ve dayanışma sembolü olduğuna, kararlılık ve güçlük ifadesini belirttiği yolunda ortak düşünceye varılmıştır.

Halk arasında bu oyuna ilişkin olarak, deli horon oynanan yerde “Kırk yıl ot bitmez” sözü yaygındır. Oyun, ayrıca bazı kesimlerde (Kuçen deli horonu, Kocabey deli horonu) gibi isimlerde oynanır. Oyun kuran kişi bilinmeyip Artvin ve beldelerinin en güzide oyunudur. Yalnız erkekler tarafından oynanır.




www.baktabul.net
www.youtube.com'dan alınmıştır.

ARTVİN YEMEKLERİ



ARTVİN YEMEKLERİ
Hamur işlerinde; hinkel , cergebas , bişi , katmer, erişte, lokum (lokma) ve börekler yer almaktadır.Dibek veya dinklerde döğülerek hazırlanan ve adı halk arasında “ gendirme ” ve “keşkek” olarak bilinen yemekler çok bilinen yöresel yemeklerdir. Çorbalardan “ püşürük ” adlı çorba, en çok bilinenlerdendir. Bunlardan başka, “çılbır”; “Kaygana (Omlet)”; yağlı, lorlu veya sadece etle yapılan soğanlı yahni de yerli yemekler arasındadır. Ayrıca sahil kesiminde yer alan halkın mahalli yemekleri arasında, hamsi balığından hazırlanan; hamsili pilav, hamsili buğulama, hamsili mısır ekmeği (cadı), hamsi salamura yer almaktadır.




www.mailce.com
www.google.com'dan alınmıştır.




Tekkale (Dört Kilise) Manastırı


Tekkale (Dört Kilise) Manastırı
Günümüze kadar ulaşabilmeyi başarmış Tekkale Manastırı, köyün mezrasında, yerleşim yerlerinden uzakta bulunmaktadır. Manastır, 9.yüzyıl sonunda Bağrat Krallığı tarafından yapılmıştır. Çok karışık bir yapıya sahiptir.Tekkale Manastırı,kilise,seminer odası,trapeza ve bu yapı grubunun güneydoğusunda ayrı bir yapı olarak inşa edilen şapelden oluşmaktadır. Zaten kiliseye dört kilise de denmesinin sebebini bir önceki cümlemde bahsettiğim ayrı dört yapıdan oluşuyor olmasından kaynaklandığını düşünüyorum (doğru olmayabilir, araştırıp doğru olup olmadığını en yakın zamanda buraya yazacağım). Manastır, 16.yüzyıldan sonra işlevini yitirmiş ve terk edilmiştir. Tekkale Köyü'nün 7km kuzeyinde , Yusufeli ilçe merkezine 14 km uzaklıkta bulunmaktadır.

Manastıra Ulaşım

Kiliseye, Yusufeli ilçe merkezinden,Artvin il merkezinden kiralanacak araçlarla veya köylere kalkan köy servisleriyle ulaşabilirsiniz. (Köy servisleriyle giderseniz,köyden sonra yürümeniz gereken yaklaşık 2km bir yol vardır.) Manastır Altıparmak Köyü merkezinden sol tarafa ayrılan yolun yaklaşık 2 km ilerisindedir.

www.karadenizgezi.com
www.google.com'dan alınmıştır.










Neden İşhan Kilisesi'ne Kanlı Kilise deniyor?

Neden İşhan Kilisesi'ne Kanlı Kilise deniyor?
İşhan Kilisesi, onarımını üstlenen güzel Elen uğruna (bölgedeki Selçuklu kale beylerinden birinin kızı) nice canlar verildiği için "Kanlı Kilise" olarak da anılıyor. İlk kan, Selçuklu döneminde kilisenin onarımı sırasında çıkan bir isyanda aktı. Ardından bey kızı "Elen" ile evlenmek isteyenler, 2km uzaklıktan oklarını kilisenin üzerinden aşırtamadıkları için öldürüldü. Bu olaylardan sonra "Kanlı Kilise" diye anılan İşhan Kilisesi tüm olumsuzluklara rağmen hala ayakta.     
İşhan Kilisesi'nin yıllarca toprak altında bulunduğu ve Selçuklu döneminde bulunarak onarıldığı ilgili kaynaklarda yer alıyor. Köylüler ise kiliseyle ilgili bir takım enteresan hikayeler anlatıyor. En çok bilinen ve anlatılanlardan birisi ise şu: Selçuklu hükümdarı Alaattin Keykubat'ın elçisi Veliddin Ağa, bölgede bulunan Livana ve Tavusker kalelerinden vergi almak için gönderilir. Veliddin Ağa, İşhan Köyü'ndeki tarihi kiliseyi görür ve buranın üniversiteye dönüştürüldüğünde halkın kendilerine bağlanacağını Keykubat'a önerir. Alaattin Keykubat,bir sonraki sene Keyrüsrev Ağa'nın başkanlığındaki bir grubu, kiliseyi onarması için İşhan'a gönderir. Kilisenin onarımı 8 yıl sürer. Bu sekiz yıl içerisinde büyük bir isyan çıkar ve Keyhüsrev Ağa görevden alınır. Kilisenin onarılması görevini bu kez bölgedeki kale beylerinden birinin kızı olan "Elen" üstlenir. Elen'in güzelliği dillere destandır. Bir gün, kendisiyle evlenmek isteyenler arasından seçim yapmak için bir yarış düzenler. Elen,yarışmacıların kiliseden 2 km uzaklıkta bulunan mezarlıktan bir ok atacaklarını, kilisenin üstünden aşıran kişiyle evleneceğini, aşıramayanların ise okun düştüğü yerde öldürüp, oraya gömüleceğini söyler. Güzel Elen ile evlenme hayali, birçok delikanlıyı bu yarışa çeker. Ancak birçoğu oklarının düştüğü yerde öldürülür. Gençler arasından birinin attığı ok tam kilisenin üstüne düşer, o da kiliseye gömülür. Şu anda kilisenin önündeki ardıç ağacının, oku kilisenin üzerine düşen bu gencin gömüldüğü yerde biten ağaç olduğu da söylenir. Oku kilisenin üzerinden aşırmayı başarabilen tek kişi ise bir Türk genci olan Şerif Bey'dir. Ancak o da, oku attıktan sonra heyecanla atını hızlı koşturup,bir ağaca çarpıp ölür. Şerif Bey'in gömüldüğü yere Ramazan ayının 27.gecesi ışık düştüğü söylentileri yayılır. Bu olaydan sonra Elen kilisenin onarımında görev yapan Yahudi bir ustaya âşık olur. Ancak Yahudi usta da, kilisenin onarımı sırasında üzerine düşen bir taşın altında kalarak can verir. İşte tüm bu olaylar,tarihi İşhan Kilisesi'nin "Kanlı Kilise" olarak anılmasına sebep olur.

www.karadenizgezi.net'den alınmıştır.


TARİHÇE



COĞRAFYA 

Doğu Karadeniz Bölgesi'nde yer alan Artvin, doğudan Ardahan, güney ve güneydoğudan Erzurum, batıdan Rize illeriyle; kuzeyden Karadeniz, kuzeydoğudan Gürcistan Cumhuriyeti toprakları ile çevrelenmiştir. İl topraklarının % 95'i ormanlarla kaplıdır. Yörede "Karagöl" adıyla anılan küçük göllere sıkça rastlanır. 
İl ve çevresinde rakım farklılığından kaynaklanan ılıman, sert ve Doğu Karadeniz iklimi özelliklerine rastlanılmaktadır. 

TARİHÇE 

İlk kuruluş tarihi kesin olarak belli olmayan Artvin ve yöresinde M.Ö. 2. binde Hurrilerin küçük beylikler kurduğu bilinmektedir. Bölge, 2 yüzyıl süren Mitanni egemenliğinin ardından Hitit İmparatorluğunun etkisine girmiştir. M.Ö. 8. yüzyıl sonlarında Kimmerler Kafkaslardan gelerek, Artvin üzerinden Anadolu topraklarına girmişlerdir. Daha sonra M.Ö. 7. yüzyılda İskitlerin yine Kafkaslar çevresinden, Anadolu’ya göç ettikleri, bunların bir bölümünün Artvin’e yerleştikleri bilinmektedir. Ortaçağda, Bizans’ın himayesindeki Bagratlı Krallığı’nın yönetiminde kalan bölge, daha sonra Selçuklu, Saltuk, Moğol (İlhanlı), Timur, Karakoyunlu, Akkoyunlu ve Safevi yönetiminde kalmıştır. Artvin’de Osmanlı egemenliği Yavuz Sultan Selim döneminde başlamıştır. 
1877-1878 savaşı sonrasında, 3 Mart 1878’de imzalanan Ayastefanos Antlaşması gereği Artvin, Ardanuç, Borçka, Şavşat ve Hopa’nın Kemalpaşa bucağı savaş tazminatı olarak Ruslara terkedilmiştir. 3 Mart 1918’de imzalanan Brest-Litovsk Antlaşması ile Ruslar Artvin topraklarından çekilmişlerdir. Kent, Mondros Ateşkes Müzakeresi ile İngilizlerin eline geçmiştir. Ardından, 7 Mart 1921 tarihine kadar Gürcistan sınırları içerisinde kalan Artvin, 43 yıllık bir ayrılıktan sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin girişimleri sonucu 23 Şubat 1921’de anavatana katılmıştır. 16 Mart 1921’de imzalanan Moskova Antlaşması ile bu durum kesinlik kazanmıştır. 7 Temmuz 1921’de sancak olarak kurulan Artvin, 24 Nisan 1924’te il olmuştur. 


www.edebiyatogretmeni.com
www.youtube.com'dan alınmıştır.

AKARSU VE GÖLLER

Akarsular
Çoruh Nehri ve Vadisi: 3225 m. rakımlı Mescit Dağları’ndan doğarak toplam 466 km. kat ettikten sonra Gürcistan sınırları içerisinde Karadeniz’e dökülmektedir. Nehir aynı zamanda dünyanın en hızlı akan nehirlerinden biridir. Yöre, her yıl dünyanın her tarafından gelen, rafting, kano ve nehir kayağı gibi akarsu sporlarını yapan yerli ve yabancı sporcuları ağırlamaktadır. 
Zengin flora ve faunaya sahip Çoruh Nehri Vadisi, aynı zamanda kuşların göç yolu üzerindedir. Nehrin çevresindeki bazı kayalıklarda nesli tükenmekte olan kızıl akbaba türü koloniler halinde yaşamaktadır. Ayrıca Çoruh Vadisi boyunca; boz ayı, çengel boynuzlu dağ keçisi, yaban domuzu, kurt, çakal, tilki, porsuk, sansar, su samuru, tavşan, keklik, yaban horozu, çulluk, yaban ördeği, üveyik, sarıasma, sarısandal, ardıç kuşu, güvercin, tahtalı kuşu ve çeşitli yaban hayvanı türleri bulunmaktadır. 
Bayburt’tan başlayıp İspir ve Yusufeli’ni takip ederek Artvin’e kadar uzanan ve yaklaşık 260 km. uzunluğundaki nehirde, 4 farklı etapta rafting yapılmaktadır. Zorluk dereceleri 1, 2, 3, 4, 5, 6’ya kadar çıkmaktadır. Profesyonel sporcuların tercih ettiği nehirde, 1993 yılında 4. Dünya Akarsu Şampiyonası yapılmıştır. 
Altıparmak (Barhal) Çayı: Artvin ili sınırları içinde yer alan Altıparmak (Barhal) Çayı, Kaçkar Dağları’nın güney yamaçlarından doğar, yaklaşık 40 km’lik bir mesafe kat ettikten sonra Yusufeli’nin 2 km. güneyinde Çoruh Nehri’ne karışır. Altıparmak Çayı, kano ve nehir kayağı için elverişli olup, yüksek dağlarla çevrili son derece güzel ve etkileyici bir vadi içinden akmaktadır. Dağlardaki karların bütün yaz boyunca erimesi nedeniyle, eylül ayına kadar suyun debisi yüksektir. Vadi, yaban hayatı açısından da çok zengin bir güzelliğe sahiptir. 
Altıparmak Çayı Havzası’na Artvin veya Erzurum üzerinden Yusufeli’ne gelerek ulaşılabilir. Yusufeli’nden itibaren 6. km’sinde Öğdem Deresi, Altıparmak Çayı’na karışmaktadır.
Güngörmez Suyu: Yusufeli ilçesi Güngörmez dağlarında bulunmaktadır. Akşam karanlığında suyunun akmaya başlaması ve gün açıldığında suyunun kesilmesi ile ünlüdür. 

GÖLLER

Borçka Karagöller: Boçka camili karayolu üzerinde olup,Borçka ilçesine 27 km. uzaklıktadır.1800 lü yıllarda bugünkü Klaskur yaylasının yakınında bulunan bir tepenin toprak kayması sonucu Klaskur deresinin önünü kapatması ile oluşmuş göllerdir. Zengin orman örtüsü ve flora çeşitliliği ile ilgi çekmekte olup kamp turizmi için İlimizdeki sayılı yerlerdendir. Ayrıca yöre halkı tarafından mesire yeri olarak kullanılmaktadır. 
Şavşat Karagöl: Şavşat ilçesine 25 km. uzaklıkta olup, Sahara Karagöl Milli Parkı içindedir. Kamp ve Karavan Turizmi için ilimizdeki en uygun yerlerdendir. Göl kenarında özel sektör tarafından işletilen 20 kişilik konaklama tesisi bulunmaktadır.


www.google.com 
www.edebiyatogretmeni.com'dan alınmıştır.